30 Aralık 2013 Pazartesi

İNSAN HAYATINDAKİ HEDEFSİZLİK

Değerli okurlarım,
Bu sefer de insanların hayatlarındaki hedefsizlik ve bir boş yaşam stili ile alakalı gözlemlerimle karşınızdayım. Konuya girmeden önce bu konuyu aklıma getiren kadim dostum Muhammed İkbal Sancar'a da şükran ve saygılarımı sunuyorum. Yavaştan başlayacak olursak;
"Hedef" kelimesi TDK sözlüğüne göre, "1. Nişan alınacak yer, nişangâh. 2. Yapılması tasarlanan iş, amaç" anlamlarına gelmektedir. Bizim bu yazıda üzerinde duracağımız nokta, kelimenin 2. anlamı. Yapılması tasarlanan işlerimize geçmeden  önce  "İşlerimizi tasarlayarak mı yapıyoruz?" sorusuna cevap vermemiz gerekir diye düşünüyorum. Bir ideale bir işe ulaşma amacımız yada daha basitiyle bir düşüncemiz yoksa orada zaten hedeften bahsedemeyiz. Bugün etrafımıza baktığımızda insanların yaşamlarında karşılaşmak istedikleri şeyleri tek tek saymalarına rağmen; bunları planlı ve hedefli bir şekilde değil de adeta gökten yağmasını beklermişcesine beklediklerini görmekteyim. Boş bakışlarla etrafta dolanan ve bir ideali olmayan insanlardan bahsediyorum tabiki.
Meseleye "başarı penceresinden" yaklaşacak olursak, başarının bir takım şartlarının varlığını hepimiz kabul etmeliyiz. Tesadüfi bir başarı zannımca yoktur zaten. Peki başarının şartları nelerdir diye sorarsak, aslında hedefli olmanın şartlarını deşifre etmiş oluyoruz. Peki nedir bu unsurlar? Birincisi, inanmak. İnanmak bir şeyi başarmanın zannımca dörtte biridir. İkincisi başlamak, yine dörtte birlik bir tamamlayıcıdır. Üçüncüsü ise istikrardır ve kalan dörtte ikilik kısmı oluşturur. Bugünlerde bu üç unsura sahip olmayan insanlardan gelecekleriyle ilgili düşüncelerini de duyamamak gayet doğaldır.
Bu yüzden, hayatın her alanında bir hedefe sahip olmamız gerektiğini düşünüyorum. Nasıl ki hedefi olmayan bir ok meçhule giderse, aynı şekilde hedefi olmayan bir insan da meçhule gider.
Allah'ın bizleri hayatımızın her alanında hedeflere sahip insanlardan eylemesi temennilerimle...
Şimdilik sağlıcakla kalın...

24 Aralık 2013 Salı

Bugünlerin modası "tahammülsüzlük"

Değerli okurlarım öncelikle sizleri sevgiyle selamlıyorum. Hayatımın bir kesiti olan bugünümde gözüme insanların tahammülsüzlüğü çarptı. Meseleye başlamadan önce "tahammül" kelimesinin anlamına bir göz atalım derim. Tdk nın kaynağına göre kökeni Arapça olan bu sözcük,  "İnsanın kötü, güç durumlara karşı koyabilme gücü, kaldırma, katlanma" anlamına gelmektedir. Tabî (doğal) olarak her insanın "zorluk" kelimesinden ne anladığı, hangi sınıra kadar bir şeyin zor olmadığı algısı kişiden kişiye değişebilir. O yüzden birazdan zorluklarla bağdaştıracağım birkaç olay bazılarına karşı zor olmayan şeyler ise ve bu yüzden bu üzerinde duracağım konular onlara sıkıcı gelir ise şimdiden haklarını helal etsinler. :) Zorluk; güncel 2013 yılının son dönemlerinde hayatta artık her alanda karşımıza çıkabilecek bir kavram. Örneğin, 400 sayfalık bir kitaptan sadece bir ders için sınav sorumlusu olmak? Ya da akşam 4 te okuldan yahut işten çıktığımzda bizi bekleyen soğuk bir hava , trafik veya her ikisi? Yada zayıflamak uğruna yapmaya çalıştığımız diyetler? diye liste uzar gider. Zannımca burada önemli olan husus, bu zor durumun içine nasıl düştüğümüzdür. Kendimiz bilerek mi yoksa istemeden, hayatın akışıyla mı? Eğer kendimiz zor bir durumun içine bilerek ve isteyerek girdik isek burada durumun şartlarını insanın başka şeylere yıkmasının bence bir anlamı yok. İşte günümüzdeki herşeye tahammül edememe meselesinin gülünç yanı tam olarak buradan doğuyor. 
Günümüzde artık insanlar zorluğun içine bilerek de düşse istemeden de düşse, zorluğa katlanamayıp hemen üfleyip, püfleyip, tahammül edemiyorlar. Belki de bunun sebebi günümüzde herşeye artık kolayca sahip olabilmemizdir. Belki de herşeyi kolay elde edebildiğimiz için, kendi sorumluluğumuzdan doğan bir zorluğa dahi tahammül edemiyoruz. Çok sevdiğimiz ve isteyerek kazandığımız bir bölümün derslerinin 3/4 ünde sıkılıp, sıra arkadaşlarımıza "bitse de gitsek" diyoruz. Halbuki zahmette rahmet olduğunu biliyoruz ama o an düşünmüyoruz. Ölmek istemeden Cennete gitmek istiyoruz. Ama çok komiktir en iyi olmayı da istiyoruz. Mesela o isteyerek kazandığımız bölümü birincilikle bitirip mesleki kariyer yapmayı istediğimiz halde "bitse de gitsek" diyoruz. Aslında çoğu zaman kendimizle çelişiyor ama bunun farkına varamıyoruz. Yada ne istediğimizi mi bilmiyoruz ? İşte bütün bu sorularımızın cevabı kendi vicdanımızda. Hayatta eğlenip, gezip,tozup, kendimizle başbaşa kalmamızı bilerek engelliyoruz. Böylece vicdanlarımızı yoklamayı hep daha sonraya atıyoruz ve vicdanlarımıza tahammül etmekten kurtuluyoruz. Bundan sonra daha çok vicdanını yoklayan ve ne istediğini bilen bir insan olmamız temennisi ile yazımı bitiriyorum. Okuduğunuz için hepinize teşekkür ediyorum.

Kerim Bilgehan Arbek

23 Aralık 2013 Pazartesi

Herkese Merhaba! Blog hakkında kısa bir önsöz.

Değerli okurlarım,
Bu benim bu blogdaki ilk yazım. Yazı yayınlamaya başlamadan önce öncelikle hepinizi selamlamak istedim. Öncelikle şunu belirtmeliyim ki bu önsözü kısa tutacağım merak etmeyin. :) Çünkü biz millet olarak önsözleri çok seven, okuyan insanlar değiliz. Bu blogu açmamda ki amacı merak edenleriniz vardır. Amacım, hayatımızın her kısmında etrafımızı objektif bir şekilde gözlemleyerek bazı yargılara varmaya çalışmak. Çünkü benim görüşümce insanı diğer varlıklardan ayıran şey, kodlanmış olarak değil de etrafını sorgulayarak yaşamasıdır. Bu sayede hayatımızın içindeki bazı varlıkların anlam ve önemini anlayıp, onlara ne kadar bağlı olduğumuzu kendimizin gözünde görebiliriz. Bu arada şunu da es geçmeden belirtmek istiyorum; ben bu bloga yazıları yazarken sizlerin de görüşlerini alıp beraber ortaklaşa bir konu üzerinde münakaşa yapıp belli başlı bazı sonuçlara değinmek istiyorum. Güzel fikirlerinizden ve gözlemlerinizden beni mahrum bırakmazsanız çok sevinirim. Blog bilgilerimde bana ulaşabileceğiniz adreslerim mevcuttur. Lafı fazla uzatmadan hayırlı olmasını temenni edip hepinize saygılarımı iletirim. 

Kerim Bilgehan Arbek